Üzerinde 55 yıl geçmişi barındıran bir hikaye, tam anlamıyla bir ömür boyu süren bir özlem ve kaybetmenin yarattığı derin acıyı anlatıyor. Türkiye'de yaşayan bir adam, 1968 yılında ailesiyle birlikte yaşadığı bölgeden ayrılan annesini arıyor. Bu duygusal yolculuk yalnızca bir özlem değil, aynı zamanda yıllarca süren anılar, sorgulamalar ve yeniden birleşme umudu ile şekillenen bir hikaye. “Dünya gözüyle bir kez görmek istiyorum” diyor. Bu cümle, bir kelime oyunu değil; bir insanın ruhundaki boşluğun, yaşadığı kaybın ve bulamamanın ifadesi. İşte bu hikaye, yalnızca bir bireyin hayatını değil, aynı zamanda toplumun aile bağlarının ve özlemlerinin dile gelmesini sağlıyor.
Ayhan, bu duygusal yolculuğa 55 yıl önce, 1968 yılında başlıyor. O dönem, Türkiye’nin farklı koşulları ve hayat şartlarının insanları zorladığı bir dönemdi. Annesi, bir gün aniden evden kayboldu. Ayhan, o zaman sadece beş yaşındaydı. Küçük yaştan beri aklında yalnızca annesinin yüzü kalmıştı. Hayatının büyük bir kısmını annesiz geçirmek zorunda kalan Ayhan, bu süre zarfında pek çok zorlukla karşılaştı. Büyüdükçe annesini bulma arzusuyla yanıp tutuştu. Her geçen yıl, anlamsızlaşan hayatında ‘Anne nerede?’ sorusuyla büyüdü.
Ailesindeki diğer bireylerle kurduğu ilişkiler, zamanla ayakları yere basan bir olgunluğa ulaşmasına yardımcı olsa da, içindeki boşluk hiçbir zaman dolmadı. "Her zaman bir eksiklik hissettim," diyor. Yıllar geçtikçe, annesinin peşinden koşmanın düşüncesi, sadece bir arama değil, aynı zamanda kendi kimliğiyle barışma çabası oldu. Annesinin hayatta olup olmadığını bilmemek, onun için içsel bir savaşı simgeliyordu. Annesi tarafından terkedildiğini düşünmek, hayatının her aşamasında onu etkilemişti. Bu kayıp, Ayhan’ın hayatında sık sık sorguladığı bir mesele haline geldi: "Anne neden gittin?"
Bütün bu yıllar boyunca Ayhan, annesinin izini sürmek için çeşitli yöntemler denedi. Yerel medyaya başvurdu, sosyal medyada paylaşımlar yaptı ve yerel derneklerle iletişime geçti. O, artık yalnız olmadığını, bu kayıpla ilgili deneyimlerini ve hislerini paylaşabileceği bir topluluk bulmanın önemini keşfetti. Sosyal medya platformları sayesinde, benzer durumlardaki insanlarla tanıştı. "Hepimiz bir kaybın pençesinde yaşıyoruz. Ama umudumuzu asla kaybetmemeliyiz," diyor. Ayhan, bu yolculukta sadece kendisi için değil, aynı zamanda başkaları için de bir şeyler yapmanın peşinde. "Bir gün annemi bulduğumda, ona yalnız olmadığını göstermek istiyorum," diye ekliyor.
Ayhan’ın hikayesi, sadece bireysel bir öykü olmanın ötesine geçti. Birçok insan, onun gibi kaybolmuş sevdiklerini bulmak için mücadele ediyor. Başka anneler ve babalar da benzer kayıplar yaşadı ve ailesini bulma umudunu içlerinde besliyorlar. Bu konuyu gündeme taşımak, toplumun daha geniş bir perspektif kazanmasına yardımcı olabilir. Annesini arayan Ayhan gibi birçok insan var; bu kayıplar ve özlemler, toplumsal ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ayhan’ın, annesini arama dönemi boyunca birçok değişiklik yaşandı. Özgüveni ve inancı, onun sadece ailenin önemini anlamasına yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda diğer insanlarla olan ilişkilerini de derinleştirdi. Fakat annesini bulma hayali, her gün onun için yeniden şekillenen bir umudu temsil ediyor. Yakın bir zamanda, Ayhan sosyal medyada annesinin akrabalarından gelen birkaç mesaj aldı. Bu mesajlar, onun arayışının daha umut verici bir hal alabileceğini gösteriyordu. “Bazen bir umut ışığı bulmak, tüm cesaretimi yeniden kazanmama neden oluyor,” diyor.
Ayhan’ın hikayesi, her birimizin hayatında önemli yer tutan aile bağlarının ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. Birçok insan, kaybolmuş sevdiklerini ararken yalnızca fiziksel olarak değil, duygusal olarak da bir bütünlük bulma çabasında. "Umuyorum ki, bu yazıyla daha çok insan annesinin kaybolmasını yaşayanların hislerini anlayabilir," diye bitiriyor Ayhan. Onun bu cesur ve umut dolu arayışı, yalnızca kişisel bir hikaye değil; aynı zamanda bir toplumun kayıplarına ve insanın varoluşuna dair derin bir ifade şeklidir.